Cuma, Eylül 01, 2006

27 Ağustos 2006 Toronto Havaalanı

Yorgun olunca düşüncelerimin kuyruklarından tutamıyorum, ordan oraya. Bir aydınlık keşif sonrasında en ufak bir izi kalmıyor geriye, iki üç cümle sonra.

Bugün olanları anlatacaktım ve nasıl anlattığıma göre komik olacaktı. Çok da acıklı bir durum oysa henüz. Ama yorgunluğumu anlamlı kılabilmenin yolu, bugün başımdan geçenleri anlatıp kendimi eğlendirmek.

Mesela göçmen dairesi memurun belli bir açıdan bakıldığında çok hoş görünen bir genç olduğunu, başka bir açıdan da The Wall'da oynayan, kaşları traşlanmış Bob Geldof'u andırdığını anlatabilirdim. Bu kesinlikle bugün olanların en önemlilerinden biri, bir üçüncü ülkede okuma ve okulda çalışma (yani para kazanma) izni aldım ve üzerine damga bile vurulmasına gerek duyulmadığından tertemiz isviçre pasaportumun bir sayfası üzerine izin katlanıp zımbalandı.

Ordan çıktıktan sonra bavulları almaya indiğimde bavullarımın döndüğünü gördüm, onları koyacak el arabası bakındım, taa uzakta vardı, ingilizce bilmeyen bir zenci kadın sürdüğüm şeyi almak istedi, bıraktım alsın diye, ama o da nasıl alacağını bilmiyormuş. Para ödeniyormuş, 2 dolar yazıyordu, orada birikmiş olan hiçbirimizde 2 dolar, ya da bozukluk var gibi görünmüyordu, boş boş birbirimize baktık bir süre.

Biraz önce "asla bunlara kalmam dediğim, üzerinde 2 bavul 10 $ yazan adamlardan birine el edince hemen koşturdu yanımda bitti. Pazarlık ettik, beni otobüs terminaline bırakacaktı, parayı da çıkıştaki kadına vermeliymişim. Çantalarımı aldı, dediklerini hiç anlamıyordum, ama aldıkları iş üzerinden kazanıyorlarmış gibi geldi bana. Yüzde kaç diye sordum, on bile etmez dedi, ama biraz önce on dolar ödediğim ve karşılığında makbuz veren kadın, otobüse kadar götürdüğü için cömert bir bahşiş vermemi ısrarla belirtmişti. O yüzden adamın söylediğine güvenebileceğimi sanmıyorum.

Adam beni otobüs terminali Robert Q'nun orda bok gibi bırakınca ve 4:30 otobüsünde yer olmadığını öğrendiğimde çoktan ter içinde kalmıştım. Susuzluktan ölüyordum, çantaları taşıyabileceğim bir el arabası yoktu ve 6 15 otobüsüne 2 saat vardı. Çantayı bırakıp su almak üzere 5 kocaman bavulları olan muhtemelen orta doğulu genç çiftin şu anda herhalde tuvalete gitmiş olan sevgilisini yalnız bekleyen kadına derdimi anlattım, merak etmemesini, 15 dakikada döneceğimi söyledim.

Allahın koskoca havaalanında, o kadar büyük ki, yakınlarda su alacak yer göremiyordum. Bavullarla dolaşıp oturacak bir yer bulmalı, derken su yerine iki doları, aslında ilk yapmam gerektiği gibi bir yerde bozdurarak el arabası almaya karar verdim. Etrafıma bakınırken boş bir el arabası buldum, sahibi olabilecek biri görünmüyordu ortalıkta. Mutlulukla, ve deminki kazıklanmanın acısını çıkara çıkara el arabasını, demin on dolar bayıldığım adamın izlediği yoldan devasa asansörle bavullarımın yanına indirip, zavallı kızı yükümlülüğümden kurtardım. Su almak ve belki de oturup kahve içecek bir yer bulmak üzere geldiğim kata geri dönüp yürümeye başladıkça, sırtımda ter, boğazımda susuzluk, eşşek yükü gibi koskoca çantaları olan tek salağın ben olduğuma dair bir hezeyan üstüme çullandı. Dolandığım yer uluslararası hatlardan gelenlerin karşılandığı çıkış kapısıydı ve haliyle karşılamaya gelenlerin bavulu falan yoktu.

Hiç yorum yok: