Pazartesi, Nisan 13, 2009

aç pencereleri bahar geldi

Ah çok özlemişim burayı. nerdeyse bir sene mi olmuş? kelimelerimi kaybetmiştim, asılsızdılar. ama niye yazmıyordum sorusunun yanıtı bu değil sanırım. sadece bu değil.

bluğ çağı depreşmelerimden birinde 'yalnızlık kapının anlamsızlaşmasıdır' diye yazmıştım. kapılar anlamını yitirince pencerelere sarılmalı insan. bir pencere açmalı.

aşk olmayınca meşk olmuyor.

ama meşk olmayınca aşk hiç olmuyor, bunu unutmuşum.

yazılarımı izleyen arkadaşlarımdan biri Kanada izleklerime serzenişte bulunmuştu epey zaman önce. burda olmama mı içerliyordu, yoksa kendisinin hep orda olmasına mı bilemiyorum. bu tür sorulara 'ikisi birden' yanıtını vermeyi öğreniyorum. 'o mu, bu mu?' soruları aldatmacalıdır çoğu zaman. seçenek sunuyormuş gibi yaparlar. o serzenişi sistemimden atmamışım bunca zamandır, bir de bu var. özdemir asaf'ın şiirde dediği gibi hıyarın biri bahçeme girip ağaçlık tasladığında höt! demeyi bilmeli insan. burayı yazacağım tabii ki, nereyi yazacağım ya. Kanada'nın Londra diye bir şehrinde yaşıyorum, başka bir arkadaşım 'Londra' dememe gülüyor ama buranın adı o. serzenişte bulunan arkadaşa Adorno ile Horkheimer'ın birlikte yazdığı 'Kültür Endüstrisi' yazısını neden burda okuduğumda taşların iyice yerlerine oturduğunu, 'aynının emperyalizmi'nden neyi kastettiklerini iliklerimde anladığımı nasıl anlatmalı. anlatmalı mı?

bir pencere açmalı.