Pazartesi, Ekim 15, 2007

Bayram tebriği

Bayram olduğundan haberim yoktu, ne arayanım var ne soranım, ne bayram kutlayanım. Bir Şükran Günü daha geçti, geçen hafta, deli gibi yoğundum. Ama şikayet etmeyeceğim, dırdır da etmeyeceğim.


Onun yerine şaşkın ben gene ne şaşkınlık ettim hikayesi anlatacağım. Cumartesi sabahı dokuz buçukta okulda olmam gerekiyordu, çünkü düzenlediğimiz konferansın olacağı odaların anahtarları bende idi. Kalktığımda saat dokuzdu (sabahın beşinde yatmıştım ama), üzerime pantalon çekip taksi çağırdım. Neyse taksi hemen geldi, atladım. Bu saatte trafik açıktır diye düşündüm, ama zaten İstanbul'da değilim diye hatırladım sonra. Taksi beni uzun yoldan dolaştırıp kazıklamaya kalkar mı diye etrafa bakmayı unuttum, ama ne kadar dolaştırabilir zaten. Sonra şoförün telefonu çaldı, aaa, ilginç derecede tanıdık ama pek de tanımadık bir dilde, yani Türkçeyle konuşuyor. Ne konuştuğunu anlamıyorum. Azerice gibi, sonra sordum türkçe "Azeri misiniz?" diye. Amca şaşırdı, nece ne diyeceğini bilemedi, ben de aynı şeyi bu defa ingilizce sordum sonra ingilizce konuşmaya devam ettik. Irak Türkmeni imiş, memleketten aramışlar bayramını kutlamaya. Sonra türkçe'ye döndük nedense. İstanbul'da evi varmış, ailesi ordaymış, on beş yıldır burdaymış, Londra'da beş yüz kadar Türkmen varmış, hatta lokalleri bile varmış da bayramlaşacaklarmış. O sırada okula varmıştık ki cüzdanımda sandığım kadar para olmadığını gördüm, zaten sandığım bir miktar yoktu. Sadece taksiye yetecek kadar olduğunu tahmin ediyordum, yanılmışım. Hemen atm'ye koşar çekerim dedim, yok, ya etme hemen şurası, yok, ama olmaz ki, ne olacak ne varsa onu verirsin, ama ya derken verdim bütün cebimdeki bozukluklarla. Sabah şaşkınlığın, annem bilir, bilenler bilir diyeyim, bi de sonra ödeşiriz dedim. Sanki burası kasaba da toplasan on taksi var. Ama matematikte post-dok yapanı tanıyordu. Dünya küçük dedim. Bi de üstüne üstlük bayramını kutlayıp arabadan indim, binanın önünde üç kafadar organizatördaşlarım duruyordu selam deyip durumu anlatmaya başladım ki jeton düştü, neden birinden borç istemiyorum diye, derken arkamı döndüm, taksi de arkasını dönmüş yola koyulmuştu bile. Şaşkınlık üstüne şaşkınlık.

Cuma, Ekim 05, 2007


Miriam'ın geçen günlerde çalınan, dededen kalma, eski zamanlar bisikletlerinin modelinde yapılmış, pedal frenli, o yüzden de Miriam ailesinin yanına gittiğinde iki hafta bana bıraktığında küçük bir kazacık atlattığım, buna rağmen yolda (kaldırımda) giderken yoldan geçenlerin bakıp "bisikletin de pek hoşmuş" diye laf attıkları bisiklet. Benim mutfakta, ünlü civciv sarısı masama dayanmış poz verirken.
Miriam'a aramızda kısaca
Meryem diyebiliriz. Kızmak bir yana bilakis sevinir duysa.