Cuma, Şubat 19, 2010

son sığınak

dadaistlerin iyi bildiği bir şey var; ne kadar kısıtlama getirilirse, o kadar serbest çağrışıma doludizgin yol açan bir yaratıcılık deneyimi ortaya çıkabiliyor. sağduyuya aykırı gelse de, özellikle eğitimde sömürülen bir yönteme dönüşmüş. sırf bu nedenle öğrencilere "istediğiniz konuyu seçin" dedim, sonradan konu üretmek zorunda kaldım. aslında aynı şeyi ben de yaşıyorum, istediğini yap denmesi kadar insanı zora sokan bir ruh hali az var, bir tür özgür yaptırım. istediğini yapmakta hiç de serbest olmadığına, dahası kendi kendine disiplin uygulaman gerektiğine dank ettiğin sembolik şiddet düzeninin bir göstergesi.

aynı şey hayat için de geçerli değil mi? ne kadar çok seçenek olduğuyla uyutulan hayalgücümüz tembelleşiyor, oysa deha ve yetenek gibi hayalgücü de öğrenilen, işlenen, gelişen ve hatta titreşen ve asla doğuştan gelmeyen bir sıfat. insanın belli bir deha, belli bir yetenek, ya da zengin bir hayalgücü ile doğduğunu düşünmek tembellikten başka bir şey değil. hayatın ancak insana olanaklar sunduğu zaman insanın serbestçe gelişebileceği inancı, dünyanın kaynaklarının yetmediği için dünyada açlık olduğu varsayımı kadar yanlış.

kumsalda deniz kabuklarından işaretlerin hepsini dalgalar alıp götürememiş. ordan biliyorum burdan daha önce birileri geçmiş diye.