Salı, Temmuz 28, 2009

İstanbul'dan ısmarladım

bu defa İstanbul'dan yazayım, değişiklik olsun. İstanbul sabahında yeni bulduğum bi grubun müziğini dinlerken, herkeslerin çoğu uyurken, neleri neleri düşlerken. bir süre sonra burda olmanın farkı kalmıyor, neden diye düşünürken. sürekli farklı olmasının farkında olarak yaşamanın pek de normal olmadığını hissedip, fark kendini artık hissettirmediğinde hüzne kapılmanın tuhaflığına sabah serinliği katılıyor. bugünlerde biraz gıcıklığım üstünde, asabiyim dememek için.

baudelaire'in paris eğreltilemelerini andıran pek çok istanbul güzellemesi var bu şehri sokak kadınına benzeten. eğreltileme kelimesi hala kullanılıyor mu bilmiyorum. oysa istanbul'un umrunda değil insanların onun hakkında ne düşündüğü, insanların onu sevip sevmediği. böyle düşünmeyi daha çok seviyorum istanbul hakkında. yollarından kıyılarından akıp yaşarken insanlar umru değil. sokaklarına mı tükürmüşler, ağaçlarına mı kurdele bağlamışlar, tünellerle delik deşik mi etmişler, umru değil.

şafak sökmeden tepelerinden elmaslar, zümrütler bocalanmış gibi ışıldıyor gecenin karanlığında, insanın gözünü alıyor. günün en güzel saatlerinde insanların neden uyuduklarını anlamıyorum, düşleri daha mı güzel geceden?