Cuma, Ekim 13, 2006

"İnsanları tanıdıkça hayvanları daha çok seviyorum."

Çok şey biriktirince insan nerden başlayacağını bilemiyor. En yenisinden başlayayım: Dün Kar Yağdı. Bu bir roman ya da film adı değil, dün öğlen saatlerinde tipi halinde kar yağdı saatlerce, çimenlerdeki kar da gece erimedi. Yani hava eksinin altındaydı. Buralılar bile şaşırdı ilk karın bu kadar erken gelmesine. Neyse, haftaya gene 15 dereceleri görüceğiz gündüz, hava da güneşli olursa ne ala.

Bugün az konuşup çok anlatmak istiyorum, o yüzden fotoğraf koyacağım. Pek fotoğraf çekmiyorum, fotoğraf çekmek turist gibi hissettiriyor. Bunun üzerine ilerde daha uzun duracağım. Haftasonu havalar soğumadan önce, nihayet nehir kenarındaki bisiklet yolunu keşfetmeye gittim. Bisiklete binmeye çalıştığım ilk günlerde yolun üzerindeki parklardan birine gitmiştim ama henüz yürüyen insanların veya bisikletlilerin yanından gitmeye korktuğum için parkura girmemiştim. Bu defa acısını çıkardım, şehir merkezine kadar gittim. (Nehir şehrin içinden geçmekle birlikte nehir boyunca giden parkur ağaçlar arasından, parklardan geçtiği için şehrin neresine geldiğini anlamak zor oluyor. Parkurdan normal yola ana caddelere çıkışlar var, hangi caddeye çıkıldığı yazıyor tabelalarda. Merkeze indiğimi ordan anladım.) Cennetlik bir deneyimdi, aşık olmuş kadar mutlu oldum; devasa ağaçlar, ağaçların arasından fosforlu yeşil çimene vuran dalgalı ışık. Işık. Işık. Işık.

Parkurda bisikletle gezen az kişi vardı, yürüyüş yapanlar, köpeklerini gezdirenler, çocuklarını oyun parkına getirenler, bir de nehirde ördekler vardı. Bir ara bisikletimin zinciri çıktı bir yokuşta (küçük de olsa yokuşçuklar var, bisikletle gidince daha heyecanlı oluyor). Ben bisiklete salak salak bakarken yanımdan geçen genç bir çift farkedip yardım ettiler ben sormadan. Mutlu oldum. Parka ayrıca tedbirli gitmiştim:

Akşamüstü parkurun okula yakın kuzey kısmını da keşfettim, ışık daha da yataylaşmıştı ve etrafta bozkır otları ve çiçekleri vardı, kısa bir parkurdu ama iki kere hız denemesi yapmadan edemedim.

Ev Arkadaşlarım
Dışardaki ağaçta yaşayan sincaplardan bahsedecektim: Evin önündeki ağaçtaki kovukta yaşayan siyah sincaplar var. Bu kadar. Arada daha seyrek olan boz sincaplardan biri kovuğa girip çıkıyor, onlar da mı evi paylaşıyorlar bilmiyorum, aralarında kavga çıktığını görmedim. O boz sincapların kuyrukları daha büyük ve etrafında daha açık hale şeklinde tüyler var o yüzden daha güzel görünüyorlar koyu renk sincaplardan.

Yaşadığım evi paylaştığım hayvanlar, bir canavar yavrusu kedi, yaşlı bir St Bernard ve biraz salak ama çok iyi kalpli dişi bir İngiliz çoban köpeği. Kedi tam bir canavar, hiç bir şeyden korkmuyor ve sürekli parmaklarımı kemiriyor, arka dişlerini değiştiriyor sanırım. Şimdi biraz biraz söz dinlemeye başladı. Fotoğraftaki kediyi bulun:

Burda Adonis (St. Bernard) biraz hastaydı o yüzden epey keyifsiz. Kedinin cesaretinin durumdan faydalanmakla ilgisi yok, köpekler yemeklerini yerken kaplarının üzerine çıkıp o da musallat oluyor. Bir defasında Isis'in (dişi köpek) koltukta kemirdiği kurutulmuş kemiği ağzından almaya çalışmıştı. Isis çok sevgi dolu, çok anacan, korumacı, iyi niyetli ve biraz salak bir kuzu köpek.

Köpeklerin ve evin sahibi Tara dün eğer ilerde köpek alacak olursa asla büyük köpek almayacağını, evi asla temiz tutamadığını söyledi. Yüreğime su serpti. Köpeklerin kokusunu ve etraftaki tüy yumaklarını ve arka bahçedeki yığınları bir tek ben farkediyorum sanıyordum. Köpek dediğin kedi gibi kendini yıkayabilen, ev temizlenince mutlu olan bir hayvan değil. Öyle uzaktan sevimliler ama bu koca St. Bernard'ı zorla küvete sokup yıkayamazsın. Tara bir defasında denemiş erkek arkadaşıyla birlikte, ancak ön tarafını kuvete sokabilmiş, yine de o halde yıkamış ve köpekle birlikte bütün banyo duvarlara kadar yıkanmış. Haliyle.

Yazının ana başlığı şimdi aklıma geldi, o kadar hayvanlardan bahsedince bu söz aklıma geldi, ben de ekledim, kimin söylediğini hatırlamıyorum. Montaigne'in de buna benzer bir lafı vardı galiba. Bu arada eğer fotoğraftaki kediyi bulamadıysanız biraz daha ipucu vereyim:

1 yorum:

pimoka dedi ki...

Bende Tarçını köpek sanıyordum :)