Cumartesi, Ekim 21, 2006

ecnebi memlekette türkçe sözlü parça dinlemek

Ev özlemi veya sıla hasretinin çeşitli biçimlerde kendisini göstermesini anlayabiliyorum, mesela çeşitli yerleri ve yemekleri özlemek, dostları ve onlarla geçirilen zamanları anmak gibi. Benden önce yurtdışına okumaya giden arkadaşlarımın anlattıklarından insanın oturup ekşili köfte yapmasını hatta hamur açmasını anlayabiliyorum. İnsanın canının çekmesinden çok, ulaşamayacak olduğunu bilmesi sanırım asıl mesele. En başta da Türkçe konuşmayı özler tabii insan, ne kadar teknoloji aynı anda iletişebilmenin yollarını mesela 5 sene önceye göre inanılmaz ölçüde genişletmiş ve ucuzlatmış olsa da.

Bir sendrom olarak yurtdışında okuyanların dönüp gerçekte pek dinlemeyecekleri Türkçe sözlü müziğe hasretle bağlanmalarını garip bulmuşumdur. Dinlemeyecekleri ama Türkiye'de olsa ister istemez duyacakları tarzda müzikten bahsediyorum ki bu türden müzik benim için oldukça geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Bu sendroma feci kapılmış bir kaç kişi tanıyorum, ad vermeyeceğim.

Uzun sözün kısası, bugün öyle kaptırmış kitabımı okurken, 3 sayfa sonra müzik dinleyip ara vermeye karar verdiğimde listemde ne Türkçe parça olduğunu merak ettim ve başladım tek tek dinlemeye. Bu arada bilgisayarımda Kenan Doğulu'nun "Tutamıyorum Zamanı" parçasının da olduğunu şaşkınlıkla farkedip acaba nedir, ve acaba kimden almışım derken, parçayı dinlerken gülmekle ağlamak arasında tuhaf bir ruhdurumuna büründüm. Parçanın sözlerini kişisel algılamamaya ve ağlamamaya karar verip Mor ve Ötesi'nin "Cambaz"ına geçtiğimde içimden kahkaha atmak geldi. Hani insan kahkaha atarken gözlerinden yaşlar süzülmeye başlar ve eğer karşısında biri varsa o kişi ne yapacağını şaşırır, acaba beraber gülse mi, yoksa yatıştırmaya mı çalışsa diye. Öyle garip bir ruh hali. Bunun şarkının sözleriyle hiç ilgisi yok. Bu arada gözlerimden yaşlar süzülmedi, ama bunun bir önemi var mı? Var mı Civanım, söyle? Melodi ve sözler odanın duvarlarında yankılandığında yabancı bir şey doldurdu odayı ve buraya ait olmamasının yarattığı tuhaf bir etki var insanın üstünde. Bütün gün otobüste, sınıfta, yolda, markette, televizyonda duyduğum tek tür sesin dışında, cin gibi şişeden çıkıp birden odamı kapladı. Bu "şimdi orda olsaydım" değil, "şimdi burdayım"ın kafaya dank etmesi. Bir şekilde dinlediğim müziği duyan insanların anlamayacakların bilmek. Sözleri anlatmaya kalksam, ya da müziği, bunu asla tam olarak yapamayacağımı bilmek. Daima başka bir yere ait olmak. Daima aynı zamanda başka bir yerde olmak. Bu hüzün değil, üzüntü değil. Başka bir şey. Sabah kalktığımda senelerdir dinlemediğim bir parçanın sözlerini mırıldanmak gibi. Ve gözümde o parçayı en son dinlediğim anın canlanması, sözleri beraber söylediğim yüzlerin ve gülüşlerin canlanması, ve o ana asla geri dönemeyeceğini bilmek. Mesafe. Fiziksel mesafenin metamorfoza uğraması ve soğuk teninden sızan salyalarının üstüme damlaması. Hmmm. Yazdıkça sapık bir korku/gerilim metnine dönüşmeye başladığından tam burda en heyecanlı yerinde kesiyorum.

(Sadece şarkı sözlerinden oluşmuş bir metin yazmak istiyorum, ama bunu sadece Türkçe sözlü parçalarla yapabileceğimi sanmıyorum.)

"Kafaları çekip muhabbet edelim. Sonra senin için dans da ederim."

Hiç yorum yok: