Salı, Aralık 05, 2006

nefes kesen deneyimler

Kendimi burdaki hava koşulları konusunda yazmamak için zor tutuyorum. Hem sürekli havadan bahsedip herkesi (kendim dahil) baymak istemediğimden, hem de daha yeni başlıyoruz, dur, hemen salma kendini, daha bu ne ki. Mesela geçen hafta 5-6 gün hava normallerin gayet üstündeydi, gündüz t-şörtle dışarı çıkılabilecek kadar. Olağanüstü bir durumdu, yazmak istediğim. Geçen haftasonu, belki de uzun bir zaman için son bir kez diyerek bisiklete binip 2 saat dolaştım, hala yokuşları çıkmayı beceremiyorum. Nehir kenarındaki patikada kısa ama dik yokuşlar var, her seferinde önce bir heves edip vites düşürüyorum ama yokuşun ortasında pestilim çıkmış halde bisikletten inip yürüyorum. Gene böyle bir yokuşta arkamdan da başka bir bisikletli gelirken durdum, sağ ayağımı yere koydum ve aynen ağır çekimle düştüm. Durmuştum neyse ki ve alt tarafı çimene yumuşak iniş yaptım ama insanın kendisini düşerken ağır çekimde görmesi çok eğlenceli.

Dün atıştırmaya başlayan kar yere yumuşak iniş yapıp, hani İstanbul'daki gibi toprağa değdiğinde erimediğinden, kar kristalleri halinde şimdiden her tarafı beyaza kapladı. Mesela mikroskopla dışarı çıkıp kaldırımdaki kara (çok) yakından baksam bir sürü kar kristalleri görebilirim. Sıcaklık eksilerde devam ederse eriyeceğini sanmıyorum. Hem Christmas da yaklaşıyor, renkli ışıklarla süslenen ağaçlar ve evlerin görüntüsünü tamamlıyor.

Bu "hissedilen" sıcaklık var ya, daha önce de bahsetmiştim, bir kavram karmaşası yaratmasına rağmen dışardaki duruma dair çok şey söylüyor. (Dışarsı= evin dışı). Kavram karmaşasının nedeni, tamamen olgusal bir kavramla algısal bir kavramı bir arada kullanıyor olması. Yani, sıcaklık ölçümünde kullanılan sayısal bir birimle insan duyusunu birleştiriyor. Daha iyi ifade etmek için mesela şu soruları sorabilirim: "- 25 derece nasıl hissedilir?" ya da "-25 derece hissi ile -40 hissi arasında ne fark vardır?" Tam da bu soruların saçmalığı nedeniyle burdaki soğuğu anlatmamın yolu olmadığını farkediyorum. Şu anda dışarda hava sıcaklığının -7 (hissedilen -13) olduğunu söylemem o yüzden bir şey ifade etmiyor, okuyunca insan "Haa -7, tıpkı -13 hissettiğimdeki gibi" diyemiyor çünkü. Daha yeni burda -40'ları göreceğimi öğrendim, nedense ben kendimi -25'e hazırlamıştım, kimden duyduysam orda takılmışım (hissedilen değil, reel). Bu bilgi şu an bana en kısa zamanda, kış kıyafeti almam gerektiği dışında bir şey ifade etmiyor. Elbette bunun en başta nedeni bu sıcaklıklara dair bir deneyimim olmaması. Ama yine de kuzeyli bir Kanadalı'nın -25 derecede "Burası çok daha sıcak" demesi kadar absürd bir durum var ortada.

"Hissedilen" derece, rüzgar ve nem durumuna bağlı olduğundan beklentiyi daha bir belirliyor. Tıpkı İstanbul'da % 90 nem varken 35 derece sıcaklık ile poyraz olduğundaki 35 derecede aynı sıcaklığı hissetmemiz gibi, burda da ne beklememiz gerektiğine dair çok şey söylüyor. Yine de bu sıcaklığı nasıl hissettiğimize dair bir şeyler söylenebilir, deneyim olmasa da anlayış mümkün müdür? Ya da iletişimin sınırı nerdedir? gibi sorulara da götürebilir bizi. Mesela bana söylenen burnumun içinin bile donacağı, yüzümün her tarafını kapamak zorunda kalacağım gibi şeyler. Tabii bu tanımlamalar, bende daha önceki bir deneyim var olmadığı için havada kalıyorlar (iletişimin sınırı). Sanırım o yüzden insan sadece yaşadıklarını bilebiliyor (daha edebi ve mistik bir deyiş de: "balı tadan bilir").

Ben de yalnızca şu ana kadar "tattığım" şeyi anlatabilirim: nefes kesici. Cidden. Kelimenin tam anlamıyla, yani düz anlamıyla. Hele rüzgara karşı yürürken. Nasıl anlatsam, sıcak bir yaz günü dağdaki soğuk bir dereye atladığında insanın nefesi kesilir ya, öyle. Hani bir iki saniye sonra alışır, keyif almaya başlayabilir, dışardaki insanları teşvik edici sözler sarfeder: "atla, atla, çok güzel, hemen alışıyorsun, öyle bir defada atlayacaksın". Sonra aradan yirmi saniye geçtikten sonra ayaklarını hissetmemeye başlarsın, ama hala dışardaki arkadaşı sokmaya uğraştığından bozuntuya vermezsin. Ama o dereye atladığında ilk birkaç saniye kesilen nefes, sonra geçer, yerini dinçliğe, yeniden doğmuş hissine, tazeliğe bırakır, tüm bedenin varlığını bir defada hissetmeye başlarsın. Burda o nefes kesilmesi geçmiyor, yerini tazeliğe falan bırakmıyor. Aklıma annemin söylediği bir şey geldi bugün şehir kütüphanesinden çıktığımda yolda yürürken, kışın doğduğumdan işe giderken beni paltosunun içinde taşırmış, her rüzgar estiğinde sanki şoka uğramış gibi kasılırmışım. Bu üşümekten farklı bir şey, şimdi anlayabiliyorum, sanırım rüzgarın bende yarattığı bu nefes kesme halinin bebeklik travmalarımla da ilgisi var. (Psikanaliz okuyorum, çok belli oluyor, di mi?)

Hiç yorum yok: