Pazartesi, Kasım 20, 2006

saçma salak anlar

yazdıklarımı kimse okumuyor diye bir hisse kapılıyordum ama sonra bir iki arkadaşım yazılarımı beğendiklerini söylediler, mutlu oldum. yazmak kendi başına mutlu ediyor zaten ama insan merak da etmiyor değil, kimse okuyor mu diye.

başıma gelen saçma salak şeyleri yazacağım bugün. içimden geldi. ilk yazımdaki gibi, kendimi eğlendiriyorum, belki başkalarını da eğlendiririm umuduyla.

köpek gezdirmenin incelikleri
ilk geldiğim günlerden birinde, uysal ve salak kuzu köpek İsis'i yürüyüşe çıkarmıştım. Adonis farketmesin de kıskanmasın diye biraz uğraş vermek gerekti. Neyse, çıkardım, önce koşturuyordu ama epey de söz dinliyordu. sokağımda bir iki yüz metre yürüdükten sonra ön bahçesinde bir sürü bitki çiçek olan bir evin önünde durdu; köpek gezdirmenin güzel tarafı ne zaman durup ne zaman koşacağımızı ağırlıkla köpeğin belirlemesi. köpeğinizle ilişkinizin şeklini beraber yürürken daha iyi anlıyorsunuz, o size ne kadar uyuyor, siz ona ne kadar uyuyorsunuz. sanırım aynı şey insanlarla olan ilişkiler için de söylenebilir. mesela bir çiftin beraber nasıl yürüdüğüne bakarak onların ilişkisi hakkında fikir yürütebilir insan. demek ki neymiş: ilişkinin başlarında sevgiliyi şöyle uzunca bir yürüyüşe çıkarmak gerekliymiş, kolunuza mı yapışıyor yoksa sizden üç adım önde mi koşturuyor diye görmek için. evet evet, insan sevgilileri birlikte yürüyüşlerine göre sınıflandırabilir, çok eğlenceli, mesela yürürken size sakat muamelesi yapan bir tür var ki, benim en katlanamadıklarımdan. kimilerinin hoşuna gidiyor bu belli ki. bir de alışverişe çıkmak gerekli birlikte en erken zamanda. şöyle bir elkitabı yazabilirim: "sevgilinizi tanımanın yolları" ve daha büyük fontla alt başlık da: "aşkın gözü kör ama şeytan ayrıntıda gizli."

neyse, bahçesinde durduğumuz evin sundurmasında bir adam oturmuş kitap okuyordu, biz bahçesinde durunca bize bakmaya başladı. köpeğin uzun durma nedenini açıklamama gerek var mı bilmem, epey büyük ve yumuşak bir ürün ortaya çıkarmakla meşguldü. köpekle yürüyüşe çıkıp da yanıma naylon poşet almayacak kadar salak olduğumdan adama bakmamaya çalışarak kendi kendime söylenmeye başladım. herşey gün gibi aşikardı, kaçacak bir yer yoktu ve yer yarılsa da dibine girsem anlarından biriydi. adam ayağa kalkıp poşet isteyip istemediğimi sordu ben de gayet tabii, memnuniyetle kabul ettim ve onu rahatsız ettiğim için özür diledim. adamın yanıtı çok şıktı: "kendim temizlemektense kalkıp poşet getirmeyi tercih ederim." İsis'in sanat eserini poşete alıp adama "bahçeniz çok güzelmiş" deyip iyi günler diledikten sonra sergi alanından uzaklaştım. neyse ki adam çok kibardı. daha henüz okul başlamamıştı, adam umarım hocalarımdan biri çıkmaz diye dua ede ede eve döndüm.

"ödevimi yapamadım öööretmenim"
geçen hafta bir gece evde yalnızken tuvalette elimde kapı tokmağıyla içeride kilitli kaldım. saat gecenin iki buçuğu ve evsahibim eve işten bir saat sonra gelecekti. tokmağa bakıp yerine oturtmaya çalıştım, haliyle, ama boşa dönüyordu. tokmaksız elle döndürmenin de yolu yoktu, etrafımda pense işlevi görebilecek bir şeyler aradım, havluyu denedim elim acımasın diye. kapının menteşelerine baktım, kapıyı itmeye çalıştım. gecenin bir yarısı yarım metrelik bir tuvalette kilitli kalmıştım. kapının dışındaki köpeklere seslendim ama beni kurtarma gayretinde bulunmadılar. tokmağı yerine oturtabilmek için kilidin vidalarını saatimi kullanarak söktüm. tokmak gene boşa dönüyordu. doktora öğrencisinin bahanesi bulundu böylelikle: "gece tuvalette kilitli kaldım, ödevimi yapamadım." bir yandan da alt katta yaşayanların bu saatte ayakta olduklarını biliyordum, benden de geç yatıyorlar. sesimi nasıl duyursam, ne diye bağırsam diye düşünürken son bir kere daha denemeye karar verdim. hani insan tüm kalbiyle ve son bir umutla "hadi son bir kere, lütfen" der ya, oldu, kapı açıldı. topu topu beş ya da on dakka kaldım içerde, altkatta yaşayanların bağırırsam geleceklerini bildiğimden çok panik yapmadım ama yarım metrelik bir kutuda mcgayvercılık oynamak da epey salakçaydı. uyardığım halde ertesi gün evsahibim kalmış içerde, ben evde olmadığım için zıplaya bağıra çağıra aşağıdaki adamı çağırmış. adam gülmekten altına yapıyormuş nerdeyse.

daha yüz kızartıcı salak anılarımı yüzyüze, canlı anlatmayı tercih ediyorum, merak edenlere, mimik, taklit vs. yapmam gerekiyor çünkü.

1 yorum:

thelunatic dedi ki...

merak ediyorum.