Çarşamba, Şubat 28, 2007

Grip Gezegeni

Hasta olmak başka bir gezegene gitmek gibi. Hoş değil tabii hasta olmak, ama tuhaf. Hava basıncının ve yoğunluğunun farklı olduğu başka bir gezegende nefes almaya çabalamak mesela hoş değil, ya da farklı yerçekiminde yürümek de. Başım hala uzayda, daha yeryüzüne inemedi.

Grip oldum, yazmak için bahane buldum. Nasıl da hasta olduğumu yazsam üç cümlede yazı biter: "Her tarafım ağrıyor, bütün gün uyuyorum, ne zaman geçecek." Asıl yolculuğun kendisi ilginç, yani bu gezegen. Tüm duyu organlarımın normalden farklı tepki vermesi bir yana, dünya başka bir yere dönüşüyor, normalden daha az sıkıcı hale gelmese de değişimi izlemek ilginç. Tabii iyileşeceğini bilmek güzel bir şey.

Mesela iç sıcaklıkla dış sıcaklık arasındaki engel ortadan kalkmış ya da iyice geçirgen hale gelmiş gibi, yürüdükçe sıcaklık farklarını hissedip buna hapşırıkla hemen tepki verebiliyorum. Yere yakın yerler kesinlikle daha soğuk, o yüzden ayaklarımı bedenime yaklaştırmam gerekiyor. Ellerim üşüdüğünde tekrar ısıtmak saatlerimi alıyor, bedenimde soğuk ile sıcak iki kutbun savaşı sürüyor, ve cephenin birinden diğerine geçişi kavgasız olmuyor. Ellerimi sıvı çimentoya sokmuşum ve ellerimden kollarıma doğru soğuk beton yayılmaya çabalıyor. Ellerimi ısıtmalıyım. Ellerimi koynuma sarıyorum, koynum çok sıcak, ama ellerim ısınacağına koynum üşümeye başlıyor, bu defa bütün bedenimle titriyorum. Yorganın altına giriyorum, bu sıcak-soğuk savaşı beni çok yordu.

Etrafa dürbünle bakıyor gibiyim, aynı anda bir satırda yazılan sadece bir kelimeyi okuyabiliyorum, bu pek sorun değil, çünkü okuyacak halim yok, ama yürümek için yere bakmam gerekiyor, ve yer çok uzak, ayakuçlarıma bakıyorum yer kaymasın diye, sonra oturduğumda başımı kaldırıp karşıya bakabiliyorum. Mesela hem tv'a bakıp hem kumandadan kanal değiştiremiyorum, elim şaşırıyor, o yüzden kumandada ne yaptığıma bakmam gerekiyor kanalı doğru değiştirebilmek için. Sonra da tv'a bakıp doğru kanala geçip geçmediğimi kontrol ediyorum. Bir sürü kanalın olduğu ve hiçbirinde doğru dürüst bir şeyin olmadığı, bol reklamlı bir pakette tv izlemeye çalışmak bile çok yorucu.

Grip olmak çok yorucu, o yüzden bol bol dinlenmek gerekiyor. Başka bir şey yapabileceğini sanan bu gezegende yerçekiminin kaç kat beter olduğunu hemen öğreniyor. İlk günlerde saat gece yarısına geldiğinde "gene mi uyuyacağım, bütün gün uyudum zaten, ama zaten çok yoruldum" diyordum.

Arada mesela bir şey yemek hele de içmek gerekiyor. Özellikle sıcağa yakın şeyler içmek, bu iç-dış sıcaklık geçirgenliğine karşı birebir. Biraz da karabiber eklenmiş bir sebze çorbası (burda da Knor var) sıcaklığın bedende nasıl hareket ettiğine demonstrasyon olarak kullanılabilir. Hastayken sıcak çay ya da çorba içince bünye hemen terle yanıt veriyor, çok ilginç. Ve insan ne kadar terleyebilir? Kendimi bu zayıflama hapları reklamlarındaki içi şeffaf beden şemaları gibi hissediyorum, içeri çay giriyor, mideden dört yana yayılıyor, her tarafı ısıtıyor. "Anne ben şeffaf mıyım?" Hasta olunca mideye giden şeyin ısısının tüm bedenin ısısını belirlemesi tuhaf, soğuk şey içince de tüm beden o ısıya doğru inmeye başlıyor. Sanırım grip olmak, iç ısının sabitlenememesi sendromu olarak yeniden adlandırılabilir.

Bu bad tripte dört gün bitti, bugün gün içinde pek uyumadım ama yine de başım hala diğer gezegende. O yüzden de evde olmak, ya da boş zamanımın olmasının pek bir anlamı yok. Artık oturabiliyorum bir de. Dört gün başka bir yerde geçti. Uykuda geçmiş gibi. Başım hala bir balonun içinde. Yere dönüş. Yere iniş. Bütün trip hikayeleri boktan galiba.

1 yorum:

thelunatic dedi ki...

lalalalalalla